Meram Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece

Meram Masaj Salonu Hizmeti  – Masör Ece

Meram Masaj Salonu beni kötü giydiriyordu; babam da boyuna kötü giyiniyorum diye söyleniyordu; sallapati, şapşal giysilerle dolaşmaya başladım. Onlar beni anlamak için en küçük bir çaba göstermiyorlardı; ben de suskunluğa ve tuhaf davranışlara kaptırdım kendimi. Çevremdekilerin kıramayacağı bir kabuğa gömülmek, onlardan kopmak istiyordum. Bir yandan da sorunya katlanamıyordum. Oluşumum, yalnızlığa, suskunluğa yatkın değildi. Çevreden kopukluğumu dirençle sürdürerek, bunu bir yaşam biçimi haline getirdim; tüm zevklerden uzak, bir keşiş benzer biçimde yaşamaya başladım. Gün günden tekdüze bir yaşantıyı sürüklemek yerine, kararlı bir yüzle, gözle görülmez bir hedefe yönelik, kuvvetli bir suskunluğa gömüldüm.

Meram Masaj Salonu tükenesiye dek çalışıyor ve bitkin düşünce, doygunluk duyuyordum. Aşırılıklarımın pozitif bir anlamı da vardı. Uzun süredir, günlük yaşantımın o ürkütücü aleladeliğinden sıyrılmaya niyetliydim; Garric’in örneklediği yaşam, bu silik umudu kati bir kesinlığa dönüştürdü. Artık sabredemiyordum; daha fazla vakit yitirmeden, kahramanlıklarla dolu doruklara uzanan yola adımımı attım. Garric’i her görüşümde, kendi kendime içtiğim andı yineliyordum. Therese ile Zaza’nın arasına oturur, heyecandan soluğum kesilmiş, Garric’in kapıda görüneceği anı beklerdim.

Meram Masaj Salonu

Meram Masaj Salonu dostlarımın ona gösterdikleri kayıtsızlık beni şaşırtıyordu. Her insanın yüreğinin çarpıntısı uzaktan duyulacak ölçüde heyecanlanması gerekmiş şeklinde geliyordu bana. Zaza’nın hayranlığı, Garric’in gecikmesine kızmasını önlemiyordu. Bir gün kara tahtaya, “süreında gelmek krallara özgü bir nezakettir” diye yazdı. Garric sınıfa girer, yerine oturur, bacak bacak üstüne atardı. Pantolonunun paçasından mor çorap bağlan görünürdü. Zaza, böylesine rahat davranışlara ne olursa olsun karşıydı. Zaza’nın böyle küçücük şeyler üzerinde durmasını anlayamıyordum; bir taraftan da seviniyordum buna. Bir başkasının da, kahramanımın her sözüne, her gülümseyişine benim kadar içten hayranlık duymasına dayanamazdım yoksa.

Garric’le ilgili her şeyi bilmek istiyordum. Çocukluğumdaki din derslerinde, bana bir çeşit kendinden geçip düşlemeyi, düşünmeyi öğretmişlerdi; bundan yararlanarak Garric’in sık sık kullandığı deyimle “iç görünümünün” iyi mi olabileceğini kurgulamaya çalıştım. Ancak, bu kurguma yardımcı olabilecek pek az şey biliyordum onun hakkında, bir tek sınıfta verdiği dersler, bir de La Revue deş Jeunes dergisine yazdığı fazlaca çalakalem yazılar. Üstelik elimdeki bu bilgilerden en iyi ne şekilde yararlanacağımı bilemeyecek kadar da toydum daha. Garric’in sürekli söz ettiği bir yazar vardı: Peguy. Kimdi bu? Sonrasında bir başka gün, nerdeyse öfkeli bir tonda adını andığı ve anarken de, bu tutumundan özür dilercesine gülümseyerek söylediği Gide kimdi? Garric, dersten sonrasında Madam Lambert’in çalışma odasına giderdi; neler konuşurlardı. Günün birinde, Garric’le sanki onunla eşit düzeyde birisi imişçesine mevzuşabilecek miydim? Arada bir bu düşünceler içinde kendimi kaybederdim. “Helle’ , senin şeklinde kızlar, kahramanlara eş olmak için yaratılmışlardır.” bir gün Saint-Sulpice alanından geçerken, birden bu sözü anımsadım. Bu yağmurlu akşama yansıyan çocukluğumun bu anısı, Marcelle Tinayre’nin bu kehaneti, acaba benim geleceğimin bir sezgisi miydi?